Bu kitap Turgut Uzer’in kendisinden sonra gelecek kişilerle paylaşmak için yazdığı ve isteyenlere ücretsiz olarak dağıttığı son kitabının tek baskısı esas alınarak hazırlanmıştır.
Kendi sözleriyle ifade edecek olursak : "Bu kitap "Yönetim" denen tuhaflığa adım atmayı düşünen, hedefleyen, veya zaten içinde olup bu tuhaflıktaki mantığı çözmeye çalışan, ona göre kariyerine yön vermeyi değerlendirmek isteyen, ya da sadece merak edenlere bir fayda sağlamak amacıyla yaptığım bir paylaşımdır."
Kitap Türkiye'de eşine rastlanmayacak bir içeriğe ve anlatıma sahiptir; içeriğinin kullanıldığı "Bir Oto-Biyografi Üzerinden Otantik Liderliği Yorumlamak: Turgut Uzer’in Olymp ve Faniler Kitabı" başlıklı bir makale 2014 yılında 2. Örgütsel Davranış Kongresinde sunulmuş ve 2017 yılında Yönetim ve Organizasyon Araştırmaları Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Turgut beyi bir kaç kelime ile anlatmaya çalışmak beyhude bir çabadır, bu kitapta kendi ağzından okuyacaksınız. 1981 yılında Stok Kontrol Şefi olarak başladığı Sabancı Holding kariyerini 30 yıl sonra Stratejik İş Birimi Başkanı olarak bırakmıştır.
Kitabın dilini atartabilmeniz için bir kaç alıntı verecek olursak:
"Bu tip Başbakanlı falan yürüyüşlerde bulundunuz mu bilmiyorum, bu yürüyüşlerde eğer yürüyüşün merkezinde bulunma göreviniz varsa, ki benim malesef bu sefer vardı, işin "know-how"una hakim değilseniz, ki benim hiç bir zaman bu "know-how"um olmadı, ve olmayacak, işiniz zor. En merkezde yürürken aniden birkaç omuz darbesi yiyorsunuz, bir bakmışsınız 4-5 sıra geriye düşmüşsünüz, sonra tekrar merkeze yakalaşabilirsen yaklaş. Ben sürekli geriye itiliyorum, ki buna da esasen hiç bir itirazım yok, ama ara sıra, demek gerekli oluyorum, korumalar bana saldırıyor, beni yakalayıp hareketin merkezine indiriveriyorlar, sonra ben tekrar geri düşüyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki "sen de hareketin önüne geçiver, hareket seni yakalasın". Değil efendim, öyle olmuyor. Çünkü hareketin ön cephesinde çok tehlikeli başka bir hareket var: önden ilerleyen (veya "gerileyen" demek lazım herhalde) kameramanlar geri geri koşuyorlar. Eğer hareketin önüne geçerseniz geri geri koşan kameranlar tarafından ezilme riski var, hareketin orta yerinde çoğunluğu yerel yöneticiler olan "her ne pahasına olursa olsun başbakanın yakınında yürüyeceğim" diyen kararlı ve tehlikeli bir grup var, "hareketin hafif arkasında kalayım, hem temas kaybetmeyeyim, hem de ezilme tehlikesi yaşamayayım" derseniz de işiniz kolay değil, bu sefer de takib halindeki korumalar tarafından ezilme tehlikesi altındasınız. Yani bu iş zor. Neyse efendim, ilk kurdela kesme mevkiinde bırakın kurdelayı kesmeyi, kesilen kudelayı göremedim bile. O noktada karar verdim ki fabrika içi gezinti arabasının güya bana ayrılmış olan en ön koltuğundaki yerimi almam çok güç olacak. Ve bu da önemli bir memnuniyetsizlik yaratabilir. Aniden çakan bir zeka kıvılcımı ile yürüyüş grubunun çok önüne geçtim ve fabrika içi gezinti arabasının bulunduğu yere önceden seyirttim, arabanın yakınında mevzi tutmuş mümtaz basın mensuplarının şaşkın bakışları arasında bana ayrılmış koltuğun iki kenarındaki tutamaklara sıkıca tutunup felaketin üzerime gelmesini beklemeye başladım."
***
"Etkinliklerin kapanış gecesi Kyoto'da müthiş bir görkemle yapıldı. Bu çok önemli gecede eşim ve bencileyin, Toyota Yönetim Kurulu Başkanı Fuji Cho (Chairman Cho) ve eşi ile aynı masada, yan yana yerleştirilmiştik, birlikte yemek yedik, Chairman Cho ve eşi ile çok ailevi bir sohbet etme imkanı bulduk, bundan ölçüsünü kaçırmamaya özen göstererek, keyifle faydalandık. Böyle konumlandırılmaların şirketlerarası ilişkilerde cari süreçlerin gereğine göre oluşan mesajlaşmaya giriyor olduğunu iyi bilecek konumdayız, yine de bu onurlandırma, hem temsil ettiğimiz şirket açısından, hem de kişisel olarak hoşumuza gitti. (O gece, "görmemiş davete gitmiş" diye düşünülmesin diye foto makenemi yanıma almamıştım, ancak mekan da, gösteriler de çok güzeldi, yazık oldu, fotolayamadım. Chairman Cho'nun elini o gece her yakalayan bir hatıra fotosu çektirdi elbet, ancak aynı masada yanyana oturup sohbet etmek ayrı bir şeydi. Eşimin cep telefonu ile çektiği enstantaneyi ekliyorum.
Özellikle bir ara Chairman Cho ile eşi, eşimi ortalarına alıp çocuk yetiştirme konusunda öyle derin ve hatta gözyaşlı bir sohbete daldılar ki hallerini keşke fotolayabilseydim."
***
"Yönetici, özellikle "line" yönetici, sürekli kararlar vermek durumundadır. Çoğunlukla "durumu bütünüyle anlama" gibi bir önşart ile hareket etme seçeneği olmaz. Belirli bir süre içinde olabildiğince durumu anlayıp vereceği kararın ne gibi sonuçları olacağını kestirip bir karar verir. Neticelerini görür, bu neticelerden birşeyler öğrenir ve bir sonraki kararını verir.
Yöneticinin, verdiği kararda, durumu anlamış olması bu kararın etkileyeceği sistem ve kimselerin selameti açısından önemlidir.
Yönetici, karar vermeden önce durumu ya kendi anlamalıdır, ya da kendisine anlayabileceği şekilde durum anlatılmalıdır.
Yönetici durumu kendi anlayacaksa, anlaşılacak şeyin basit olması gerekir. Yöneticinin karar vermesi gereken durumların çoğunluğu hiç de basit değildir. O halde durumun "basitleştirilmesi" gerekir. Durumu anlayabilecek kadar basitleştirebilen yöneticinin doğruya yakın kararlarının nispeten yüksek olması beklenmelidir."
***
Genel Müdür bizi oturmaya buyur etti, "hoşgeldiniz" dedi.
"Nasılsınız?" dedim. Niyetim bir iki hoşbeşten sonra konuya girmek. O kadar hızlı olabilemedi.
Adam benim "nasılsınız?" sorumu ciddiye aldı, düşünceli düşünceli camdan dışarıya bakmaya başladı. Arada gözlerini kısıyor, eliyle yavaş yavaş yanağında ve alnında gezindiriyor, adamcağız çok ciddi bir işleme girdi, düşünüyor. En az bir dakika odada ölüm sessizliği, adam camdan dışarı bakarak düşünüyor, biz ise adama ümitle bakıyoruz, "herhalde birara bu istişare bitecektir" diye ummaktayız.
Genel Müdür bir müddet sonra sonuca vardı, ciddi bakışlarını camdan aldı, bize çevirdi, ağır ağır şöyle dedi:
"Ankara'dan memnun değiliz"
Konuşmanın gerisinde benim ziyaret sebebim olan "önemsiz" maruzatı görüştük.
***
“.... Bir yolda ilerliyorsunuz, dahliniz olarak veya olmayarak bir kavşağa geliyorsunuz, yönünüzü seçmeniz için sınırlı zamanınız var. Eğer siz bir karar vermezseniz zaman ve enerji sizin yerinize yönünüzü belirliyor: zaman ilerliyor ve en az enerji kaybı olan yola gidiyorsunuz, yani düz yol seçeneği varsa düz ilerliyorsunuz, yoksa en az açılı yola gidiyorsunuz. İnsan her bir yol ayrımında önüne açılan yollardan ancak birine gidebiliyor, gittiği yolların hiçbirinin ise dönüşü yok. Dönüp geri geldiğiniz zaman bile döndüğünüzü zannettiğiniz kavşak aslında aynı kavşak değil, başka bir zamandaki başka bir kavşak…”