Muhafazakârlık, modern dünyanın ana siyasi ve kültürel akımlarından biri
olmakla beraber, özellikle Türkiye’de bu ağırlığı ölçüsünde fikri bir ilgiye mazhar
olamamıştır. Türkiye’de, bilhassa çok partili hayata geçildiği dönemlerde siyasi
olarak muhafazakâr partiler iktidarda olsa da, bu muhafazakâr düşüncenin
ve üslubun gelişmesi manasına gelmemiştir.
Muhafazakârlık, Fransız Devrimi sonrasında devrimin ve devletin yok ettiği
geleneksel otorite ve geleneksel özgürlükleri koruma kaygısıyla ortaya çıkmıştır.
Fransız Devriminin idealleri ve devrim anlayışı dünyada yayıldıkça, muhafazakârlık
da yayılmış ve farklı renkler kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde de
Fransız Devrimini etkisiyle eşitsiz ve hiyerarşik bir imtiyaz sistemi olan milletler
nizamından eşitlik temelinde bir hukuk nizamına geçme istikametindeki 1856 Islahat
Fermanına karşı, eşitlik prensibinin “kaide-i tedric” ile uygulanmasını isteyenlerin
tepkisini dile getiren Cevdet Paşa ile muhafazakârlığın ortaya çıkışından
bahsedilebilir. Ancak muhafazakârlık açısından kopuş sayılabilecek asıl
tarihsel dönem, Cumhuriyet sonrasında yaşanan siyasi değişim ve dönüşümde
belirginleşir. Cumhuriyet sonrasında, Tanzimat’tan beri devam edegelen ikili
yapı ortadan kaldırılarak geleneksel otorite ve geleneksel özgürlükler kesin olarak
bertaraf etmiştir.