EDEBİYATIN ÖLÜMSÜZ KONUSU ÖLÜM
A. Ali Ural
Hayatı anlatmak için ölümün kapısını çalıyor yazarlar. Hayatın en büyük meselesi o çünkü. Ölümü konumlandırmadan kendini konumlandıramıyor yeryüzünde insan. Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışına çıkması bu yüzden. Bengisuyu bulamasa da sonsuzluk özlemiyle bilgeleşiyor insan. “Yeter ki gün eksilmesin penceremden,” derken Cahit Sıtkı, yaşama sevinci aşılıyor okuruna, dünya meşakkatlerine dayanma gücünü. Ziya Osman, “Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var / Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar,” mısralarıyla ölümle hayatın aynı bütünün parçaları olduğunu sezdirdikten sonra, “Ümitler içindeyim çok şükür öleceğiz,” diyor. Abdülhak Hamit “Makber”i, Necip Fazıl, “Tabut”u, Paul Celan “Ölüm Fügü”nü kaleme alarak hakikatle yüzleşiyorlar. Sait Faik Türk toplumunun ölümle hayatı birbirinden ayırmadığını Semaver hikâyesinde ne latif anlatıyor: “Ali’nin annesine ölüm, bir misafir, bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi.”
Ölüm bize nasıl gelecek bilmiyoruz. Sokakta yürürken de karşılaşabiliriz onunla, evimizde otururken de. Fakat ediplere düşen ölüm kapılarını çalmadan önce ölümün eşiğinden geçmek, yaşarken misafir olmaktır ona. Yunus Emre “Divan”ıyla; Shakespeare, “Hamlet”le, Tolstoy, “İvan İlyiç’in Ölümü”yle; Thomas Mann, “Venedik’te Ölüm”le; Albert Camus, “Mutlu Ölüm”le; Marquez, “Sevgiden Öte Sürekli Ölüm”le; Octavio Paz, “Ölüm Çiçekleri”yle, Milan Kundera, “Ölümsüzlük”le gerçekleştiriyorlar bu ziyareti. Herkesin kendine göre gözlemleri var, ölüme dair sezgi ve düşünceleri. Bu ziyareti insanlık adına yaptıklarını biliyorlar çünkü ve içeriden dışarıya ayna parçacıkları taşımakla yükümlü olduklarını. Ayna parçacıkları diyorum çünkü aynanın bütününe ulaşmak ancak ecelle mümkün.
Dosya konumuzu “Edebiyat ve Ölüm” olarak belirlediğimizde dünya gündeminde henüz modern bir veba olan Korona yoktu. Görünen o ki “ölüm” sözlüğün en çok kullanılan kelimesi haline geldi bir anda. Bu badireyi atlatacak dayanışma ruhunu niyaz ediyoruz Yüce Allah’tan. Mehmet Sabri Gümüş, “Ölümlülüğü Öldürmeden Edebiyatı Yaşatmak”; Ertuğrul Aydın, “Edebiyatın Evrensel Konusu: Ölüm”; Mehmet Ali Gündoğdu, “Namık Kemal’in Kurmaca Dünyasında Ölümün Destanlaştırılması”; Naime Erkovan, “Bitti”; Feyzi Çimen “Patatesi Alttan Görmek”; Güzide Ertürk, “Tabutun İçindeki”; Mustafa Dere, “Asaf Hâlet Çelebi’nin Şiirlerinde Ölüm”; Oğuz Şenses, “Bazen de Hayatın Ayırdıklarını Ölüm Birleştiriyor”; Rabia Berna Tümkor, “Şapkam İçin Özür Dilerim”; Ünal Çelik, “Yahya Kemal’e Göre Rindler Nasıl Ölür?” ve Engin Ömeroğlu, “Ölüm’ün Ölümü” başlıklı yazılarıyla dosyamızı zenginleştirdiler.
Röportaj konuğumuz yine ülkemizin nadide sanatkârlarından biri: Sayın Uğur Derman. “Batı sanatında benlik hâkimdir, Türk İslam sanatkârları ise haddini bilir” diyen Uğur Derman’la Emine Taş söyleşiyi gerçekleştirdi. Hat sanatının tarihi, yok olmak üzereyken küllerinden tekrar doğuşu, eski İstanbul günleri, kültür ve sanatımıza dair daha birçok kıymetli anıyı Karabatak okurları için hazırladılar.
Bu sayının şairleri Şafak Çelik, Hüseyin Akın, Sümeyra Yaman, Adem Yazıcı, Ayşe Sevim, Hasan Akay, Sevgi Yerlioğlu, Ali Seyyah, Emirhan Kömürcü, Muhammed Enis Özel, Ahmet Akarsu, Berke Camekan, Mustafa Duruş, Betül Aksakal, Bahaddin Tuncer ve Hüsnü Salih Susam. Öykücülerimiz ise Mehmet Babalıoğlu, Demet Şahin, Leyla Polat ve Özge Özen.
Poetika sayfalarımızda bizi Hasan Akay, Ali Ömer Akbulut ve Mustafa Köneçoğlu karşılarken, denemede Hasan Akay yer alıyor. Kitap yazılarında Selman Nuriler, Burcu Güven’in ödüllü romanı “Âlem-i Misal Rehberi”ni; Bünyamin Demirci, Selman Nuriler’in ilk öykü kitabı “Dünyanın Kemikleri”ni; Sümeyra İkiz, Saliha Şahin’in ilk öykü kitabı “Oflu Hayriye’nin Köpeği”ni; Hümeyra Yabar, Zeynep Emirdağ’ın ilk öykü kitabı “Büyükler İçin Oyuncaklar”ını; Ceyhun Balcı, Sabri Gümüş’ün ilk öykü kitabı “Ben Dâhil”ini ve Berrin Erdoğan, son kitabım “Raf Ömrü”nü kaleme aldılar.
Ve elbette dostlarımızı unutmuyoruz: F. Hande Topbaş, M. S. Topbaş, İsmail Irmacık, Sabahattin Kayış, Sedat Gever, Erhan Ayhan Sertöz ve Ayşe Ural.
Karabatak, kırk dokuzuncu kez havalandı.