Geçmiş ve gelecek birbiriyle bağlantı kurularak ele
alınmalıdır. Günümüzde yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri
geçmişimize yabancı olmamızdır. Oysa toplumlar sadece kendi
dinamikleriyle varolabilirler. Bizim kültürümüzün bir eseri olan
İslâm felsefesi, yaklaşık olarak sekizinci yüzyılda başlayan Antik
Yunan eserlerinin çeviri faaliyetleriyle başlamıştır. Bu faaliyetler
sonucunda özellikle Yunan kültürü ve felsefesiyle tanışan İslâm
filozofları, onlardan aldıkları mirası kendi kültürleriyle uzlaştırma
yoluna gitmişlerdir. Bu doğrultuda temelde vahiy ve akıl
uzlaştırması yönünde çaba harcamışlardır. Kimi zaman dinden,
kimi zaman felsefeden yana tavır aldıklarını gördüğümüz bu
filozoflar, için ne felsefe ne de bilim küçümsenemez. Fakat bilim
ve felsefe adına din de etkisizleştirilemez. İnsan tabiatı bunların
birleşimidir. Hayat bizi buna zorlamaktadır. Kimi maddî açıdan
bizi rahatlatırken kimi de manevi açıdan rahatlatır. İnsanın hayat
gayesi olan mutluluk, felsefe, bilim ve din ışığında kemâle erişerek
gerçekleşebilir. Bilim ve teknoloji ile güçlü oluruz, din ve felsefe
ile huzur buluruz. Çünkü insan hem maddî yönü (beden) hem
de manevi yönü (ruh) olan bir varlıktır. İnsanî değer açısından
yükselmek ya da alçalmak, insanın bu özelliklerini ne şekilde
kullandığına bağlıdır.