“Tefekkür bilimden önce gelir” Durkheim
İbni Sina der ki; “Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek de tehlikelidir.”
Filozofların aydınlatmadığı toplumları şarlatanlar aldatır. (Fransız filozofu Condorcet)
İnsanların kullandığı ve sayısız faydalar sağlayan her pratik aracın, aygıtın, yöntemin, tekniğin, malzemenin gerisinde birçok insanın yoğun zihinsel emeği, çalışması vardır. Ancak sistemli, amaçlı ve yöntemli düşünüşün yani tefekkürün yaşandığı kültürler bilimde, sanatta ve her türlü toplumsal yaşam alanında yaratıcı olabilmektedirler. İnsan beyninde, kültürde kavram zenginliği olmadan, bu kavramlar zihinde yoğrulup olgunlaştırılmadan, işlenmeden yeni ve orijinal düşünceler oluşturulamamaktadır; bu durumda kültürde mekanik tekrarlar baş göstermekte ve toplum bir kısır döngü, sığ bir yaşam içinde debelenip durmaktadır.
Tefekkür (réflexion/derin düşünce)zihni terbiye ve disipline eder, zihne bütünsel, tutarlılığı olan bir görüş, bir doğrultu kazandırır. Böyle bir düşünce tarzından mahrum olan ve bu tür bir zihin eğitiminden geçmeyen beyinler kısırdır. Zihnin tasarımları, kuramsal birikimleri olmadan yaratıcılığı da olamaz. Dolayısıyla ekonomide mal ve hizmet üretimi de önce zihinsel üretime dayanmaktadır.
Gerçekte değişmenin, gelişmenin temelinde de tefekkür vardır. Ne kadar düşünürsek o kadar yaratıcı olur ve değişiriz. Bu durum hem birey hem de toplumlar için geçerlidir.
Toplumlarda bütün yeniliklerin, ilerlemelerin motoru insandaki ihtiyaçla birlikte merak etme özelliğidir. Günlük, basit merakın, düşüncenin ötesinde oluşan tecessüs ve tefekkür, artık yeni bir fikrin, nesnenin, aletin, teorinin oluşturulması yolunda ciddi bir yolculuğa çıkmak demektir. Söz konusu davranış insandan o ölçüde de bir çaba, irade ve tutku ister.
Burada tecessüsü yoğun bir anlama, kavrama, inceleme merakı olarak kullanıyoruz.